Ofislerin geleceği ve Bayer projesinin tasarım sürecihakkında Under Architects kurucusu Burak Ünder ile keyifli sohbet gerçekleştirdik. Ünder, ofis tasarım sürecini şu şekilde anlattı: ''ofisler birer makine. Bu makinenin işleyebilmesi için üç çarkın birlikte hareket etmesi gerekiyor. Mekanın esnekliği ve fonksiyonelliğinin doğru çözümlenmiş olmasının yanı sıra, teknolojinin de güncel olması ve inovatif bir şekilde adaptasyonu gerekiyor. En önemlisi ise insan. Kullanıcıların beden ve ruh sağlığı, esenliği, istek ve ihtiyaçlarına kolaylıkla erişmeleri bu makineyi çalışır kılıyor.''
Under Architects olarak tasarım yaklaşımınızdan bahseder misiniz?
Yapılı çevre ile doğal mevcut yapının uyumuna özen gösteren, sürdürülebilirliği yalnızca ekolojik olarak değil, ekonomik hassasiyetlerle ele alan, zaman, kalite ve maliyet dengesini göz önünde tutan; etik ve kamusal duyarlılığı hepsinin üstünde konumlandırarak kullanıcı mutluluğunu ve aidiyetini gözeten, çağdaş, çevreye duyarlı bir tasarım anlayışı ile üretiyoruz.
Tasarım sizin için ne ifade ediyor, projelerinizi tasarlarken nasıl bir yol izliyorsunuz?
Tasarım bizce bir öngörü; deneyimlerimizle, kullanıcıya dair kriterleri ve hissettiklerimizi harmanlayarak şekillendirdiğimiz bir kurgu. Kentsel ölçekte olsun, mimari, ya da iç mimari projeler olsun, tasarımın başlangıç noktası ‘yer’. Yeri anlamaya çalışarak başlıyoruz. Boş bir arazi ya da mevcut bir yapı kabuğu içinde omurgayı kurarken, çevresel analizlerle fonksiyona dair araştırmaları, işveren istek ve ihtiyaçlarını, hep birlikte değerlendiriyoruz. Öne çıkan fikirleri baz alarak yaptığımız ilk çalışmalar üzerinden kritik alıp-verme süreci başlıyor. Eskizler, üç boyutlu kütlesel analizler, araştırma ve referanslar, maketler, hepsi bu sürecin bir parçası. Yapının entegre bir tasarım ürünü olduğunu düşü- nüyor ve çok disiplinli üretim sürecine inanıyoruz. Tasarımın ana fikrini oluşturduktan sonra, tüm paydaşların geliştirme sürecine paralel olarak katılabilmesi için gerekli şartları oluşturabilmek bizim için çok değerli. İşverenlerimiz, mühendisler, danışmanlar, işletmeciler, müteahhitler ile projenin doğasına ve tipolojisine uygun düşüncelerin en verimli şekilde katılımını koordine ediyoruz.
Sizce nitelikli bir tasarımın kıstasları nelerdir?
Bahsettiğimiz yer konusu burada önemli. Bulunduğu yer ile kurduğu ilişki, coğrafyaya, topluma, kullanıcıya ait olması tasarımı doğru bir zemine oturtuyor. Bunun devamında da çevreci ve sürdürülebilir nitelikleri sayabiliriz. Kurguladığımız tasarımın temiz ve anlaşılır olması da önemli bir ölçüt. Bunların yanı sıra, Vitruvius’tan alıntılarsak, sağlamlık, fonksiyonellik ve estetik unsurları göz önünde tutması bir tasarıma değer katan kriterler.
Ofis projelerine yaklaşımınızdan bahseder misiniz?
Ofisler birer makine. Bu makinenin işleyebilmesi için üç çarkın birlikte hareket etmesi gerekiyor. Mekanın esnekliği ve fonksiyonelliğinin doğru çözümlenmiş olmasının yanı sıra, Teknolojinin de güncel olması ve inovatif bir şekilde adaptasyonu gerekiyor. En önemlisi ise İnsan. Kullanıcıların beden ve ruh sağlığı, esenliği, istek ve ihtiyaçlarına kolaylıkla erişmeleri bu makineyi çalışır kılıyor. Ancak bu üç koşulu da sağladığımızda gerçekten sürdürülebilir bir proje gerçekleştirdiğimizi düşünüyoruz Makine dediğimizde mekanik, kuru bir düzen akla geliyor, ancak aksine kullanıcı dostu, mutlu olduğumuz, takım ruhunu yaratabilecek tasarımlara odaklanıyoruz.
Bayer Projesi tasarım aşaması nasıl gelişti?
Yatırım kararının alındığı ilk günden itibaren çalışanları da sürece dahil eden “Bizim Ofis Gibisi Yok” projesi; yenilemenin her aşamasında çalışanların görüşlerini alarak ve katılımlarını sağlayarak yürütüldü. Bayer’in globalde benimsediği yeni çalışma kültürünün ışığında idari bir dönüşüme paralel bir tasarım geliştirdik.
Bayer Projesini farklı kılan özelliği nedir?
Projenin en büyük farkı, bir ‘dönüşüm yönetimi’ süreciyle entegre yürütülmüş olması. İhtiyaç programını belirlemek için alışageldiğimiz İşveren toplantılarımız yerine, kullanıcılar ile yeni nesil bir çalışma yönteminin de iletişimini kurmaya çalıştığımız bir süreçten bahsediyoruz. Üstelik bu iletişim sürecinin kalabalık bir temsilci ve katılımcı grubu ile tasarım varyasyonları, görseller, anketler üzerinden uzun soluklu kurulduğunu da belirtmeliyiz.
Yöneticiler dahil kimseye ait bir odanın bulunmadığı projenin amaçları nedir?
Öncelikle hiyerarşiyi ortadan kaldıran, kimseye ait bir ‘oda’nın olmadığı, hatta çalışanlara ait masaların tarif edilmediği bir düzen kurduk. Burada amacımız, kişinin kendini sadece bir oda ya da masa ile özdeşleştirmesi yerine, ofisin tamamını sahiplenmesi, farklı çalışma modlarına göre, ve ofis içi aktivitelerine bağlı olarak tasarlanmış çok çeşitli alanları kullanmasıydı. Ofis içi iletişimi en yüksek seviyeye ulaştırmayı hedefledik.
Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Dönüşüm yönetimi süreciyle eş zamanlı yürüttüğümüz Bayer Genel Merkezi Projesinde, mimari tasarıma temel oluşturacak çok detaylı gözlemler ve bilgiler analiz edildi. Şirketin bugünkü çalışma şekli, mevcut ofislerini kullanımları, departmanlar arası ilişkileri ile çalışma rutinlerini incelediğimizde, aynı anda ofiste bulunan çalışan sayısı ortalamasına ulaşabildik. Ardından bu çalışanların aynı anda ne kadarının birincil çalışma alanlarını (workstation) kullandıklarını görebildik. Buna karşılık çokça ihtiyaç duydukları ortak aktivitelere, toplantılara, telefon görüşmelerine vb. alanlara yeterince yer yoktu. Bireysel odalardan vazgeçilmesi, ve ortak masa kullanımlı bir düzene geçiş ile gerçekleşen kazanımlar daha ‘agile’ bir ofis yapısını, daha sürdürülebilir bir büyüme stratejisini de beraberinde getirdi. Bununla birlikte birçok ortak alana, eğitim-seminer alanlarına, sosyalleşme ve spor alanlarına imkan sağlamış olduk.
Projenin en zorlayıcı yönü ne oldu?
Projenin zorlayıcı taraflarından biri inşaatın, yapıda yaşam devam ederken yapılacak olmasıydı. Bu nedenle final senaryo dışında, inşaat aşamalarını da gözeten ayrı ayrı geçici yerleşim çalışmaları yaptık. Mekanik, elektrik ve data altyapılarını da bu geçişi kesintiye uğratmayacak şekilde projelendirdik. Halihazırda çalışma kültürü dönüşümünü deneyimleyen çalışanların, inşaattan kaynaklı rahatsızlıklar duyarak motivasyon kaybı yaşamamalarına özen gösterdik.
Günümüz ofis tasarımlarında en belirleyici kriterler neler?
Bayer Genel Merkezi projesi mimari tasarımından, dönüşüm yönetimine, en güncel teknolojik alt yapının adaptasyonundan, LEED sertifikasyonuna kadar, çalışan sağlığı ve mutluluğunu temel alan bir proje. İş-hayat dengesini kurmanın kritik öneminin artık hepimiz farkındayız. Zamanımızın büyük bir bölümünü geçirdiğimiz ofisler aslında sosyal hayatımızı da kapsar durumda. Bu nedenle de çalışma alanlarının bu dönüşümü dikkate alarak tasarlanması gerektiğini düşünüyoruz. Son dönemde yaşadığımız pandemi süreci sağlıklı yapıların, doğru ofis yoğunluğunun, kullanım çeşitliliğine imkan tanıyarak yoğunluğu yönetmenin önemini bize bir kez daha gösterdi. Bu projede hassasiyetle ele aldığımız, yatay yapılaşmanın verdiği sirkülasyon avantajları, merdiven kullanımının yeni bir tasarımla teşvik edilmiş olması, doğaya / bahçeye / yeşile erişim, taze hava, doğal havalandırma gibi birçok kavramdan günümüz tasarım yaklaşımlarında söz edebiliriz. Master plan kurgusunda bir zonlama ile dışarıdan tra k alan bölümler ile çalışma alanları arasında tampon bölgeler kurgulayıp, ve yine bu farklı zonlar için, ayrıştırdığımız iklimlendirme / havalandırma senaryoları tasarlamıştık. Esnek kurguladığımız masalar arası mesafelerin, sirkülasyon rotalarının anlaşılır ve rahat olmasının, aktivitelere bağlı olarak yoğunluğun yapının çok çeşitli alanlarına dağıtılmasının bugün ne kadar kritik önem taşıdığını hepimiz görüyoruz. Tüm bu yaklaşımların normalleşme ve ofise geri dönüş sürecini destekleyerek rahatlatacağını düşünüyoruz.